• DİL
sosyal sosyal sosyal sosyal sosyal
Hayatta en Hakiki Murşit İlimdir

Mustafa Kemal ATATÜRK

Ayse Filiz SALICI

salicievi@hotmail.com

Merhaba

26-02-2018

Merhaba dostlar,

Yarından tezi yok, okulların paydos zillerini çaldığı saatlerde çarşıya bir uzanın… Eğer zaten oralardaysanız, okul bahçelerinden akın akın çıkan çocuklarımızı, gençlerimizi şöyle bir durup seyredin; şişmanlığın, obezitenin nasıl bir salgın gibi yayılmış olduğunu göreceksiniz. Gencecik bedenler hızla yağlanıyor ve şimdiden her türlü hastalığa açık bir zemin çocuklarımızı, gençlerimizi ve de toplum sağlığını tehdit ediyor.

Çocuklarımızı seyrederken bir de şuna dikkat edin lütfen, ellerinde tuttukları, yedikleri atıştırmalıklara… Bunların hemen hepsi raf ömrü olan endüstriyel ürünler veya aşırı karbonhidrat içeren hamurlu, şekerli besinler…

Artık çocukların ceplerinde fındık-üzüm yok, iğde ve keçiboynuzu çoktan unutuldu, bahçeden koparılmış bir ayvayı, bir muşmulayı dişlemiyorlar, bahçe duvarında oturup ellerine bir taş alıp ceviz-badem kırmıyorlar… Market rafındaki cipsler, barlar, şekerlemeler, bisküviler, gazlı içecekler var ellerinde… İşte sağlıksız bir topluma giden yoldaki ilk adımlar.

Sevgili anneler-babalar nereden başlamalı, nasıl anlatmalı? Bu o kadar geniş o kadar uzun tarihe yayılan bir konu ki; İsterseniz bu süreci başka bir yazı konusu olarak saklayıp bugün sadece tehlikenin büyüklüğüne vurgu yapalım. “mısır şurubu”, ”nişasta şekeri” denilen ürünü duydunuz mu? Hani GDO’lu mısırdan hibrit mısırdan elde edilen kimyasal katkı maddeleri içeren endüstriyel ürünü? Hani İznik gölünün kıyısında Cargill adlı dev dünya tröstünün kurduğu fabrikada, gölün suyunu kullanarak, kirleterek çalışan fabrikada üretilip, teneke teneke tatlıcılara, pastanelere ve hazır gıda üreticilerine satılan ürünü…

Dostlarım,

Daha düne kadar kendi toprağımızda, kendi alın terimizle yetiştirdiğimiz şeker pancarımızdan elde edilen şekerle tatlanan sofralarımız, hanidir uluslararası şirketlerin ne idüğü belirsiz denetimsiz yapay tatlandırıcıları ile zehirleniyor.

“Nişasta bazlı şeker, mısır şurubu” denilen bu zehir; insan vücudunda pankreastan karaciğere, gözden kalbe her organa bir tokat vurup geçiyor. Şeker hastalığının, gizli diyabetin, kalp-damar hastalıklarının, alzheimer ve bir türlü açıklanamayan kısırlığın sebebi bu maddedir dostlar. Bu arada Avrupa’da kişi başına 1-1.5 kilo ile sınırlanan bu zehirli sıvının “mısır şurubu” nun Türkiye’deki tüketimi –sıkı durun- kişi başına 6 kilograma dayanmıştır.

Toplumumuz, çocuklarımız hızla zehirlenmektedir.

Çok masum gibi görülen her paket bisküvide, şekerleme, gofret ve çikolatalarda, vitrinlerde imrenerek baktığımız her tepsi tatlıda, renkli paketlerde satılan cips ve benzeri ürünlerde ve daha yüzlerce gıda maddesinde şakır şakır kullanılan mısır şurubu, toplumumuzu tanksız tüfeksiz teslim olacak bir afete dönüşmektedir.

Dostlarım,

Bu satırları yazarken hüzün içindeyim. 1926’da kuruldu ilk şeker fabrikamız, Alpullu’da… Hemen arından Uşak, Eskişehir, Turhal… Sayıları 27'ye ulaştı şeker fabrikalarımızın, Cumhuriyet’imizin yüz aklarıydı, kooperatifler kuruldu, birlikler oluştu. Anadolu’nun Karadeniz hariç hemen her bölgesine pancar tarımını, istihdamı götürdü şeker fabrikalarımız, anamızın ak sütü gibi helal, kendi topağımızın, kendi çiftçimizin, kendi işçimizin nasırlı ellerinin emeğini yedik on yıllarca, çocuklarımızı öyle büyüttük.

Şimdi bizi kendi vatanımızda, kendi gölümüzün kenarında kurdukları bir fabrikada üretilen bir zehire mahkum ettiler.

Uyanın ey anne-babalar, uyan Türk halkı. Sinsice zehirleniyorsun, geleceğin tehdit altında!

UYAN VE DİREN!..