kayinormani@gmail.com
Önceki yazımızda İznik’in bir bölümünü kaplayan Samanlı Dağlarını kısaca tanıtmış; ekolojik, kültürel, turistik ve rekreasyonel özelliklerine ve önemine değinmiştik. Yazımızın ikinci bölümünde, bu güzel dağları tehdit eden faktörlerden bugün için en günceli ve önemlisi olan RES tehlikesinden söz edeceğiz.
Ozon tabakasının incelmesi, iklim değişikliği, asit yağmurları gibi küresel olumsuzlukların yanısıra; tarımsal amaçlı kullanılan kimyasallar, su kaynaklarına el konulması ve kirletilmesi, kaçak ve aşırı ağaç kesimi, usulsüz avcılık, kötü yapılaşma ve yoğun betonlaşma, orman alanlarının yollarla parçalanması, çöplerin doğaya bırakılması ve benzeri pek çok yerel olumsuzluk, tüm doğal alanlar gibi Samanlı Dağlarını da tehdit etmekte ve bunlara karşı önlem alınması gereğini doğurmaktadır. Ne var ki, bir büyük tehdit son birkaç yıldır diğerlerinin önüne geçmiştir ve Bursa - İznik ile Kocaeli - Gölcük ormanlarının üzerinde bir felaket bulutu gibi dolanmaktadır. Bu tehdit bir RES, yani Rüzgar Enerjisi Santralleri projesidir.
Rüzgar enerjisi santralleri (RES); hidroelektrik santraller (HES) ve güneş enerjisi santralleri (GES) gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir. Bunlar ilkesel olarak, fosil yakıtlar gibi bariz çevresel sorunlara açmamaları, nükleer enerji santralleri gibi ağır riskler taşımamaları ve tükenmez bir enerji kaynağı olmaları nedeniyle tüm dünyada benimsenmiş ve yaygınlaşmaya başlamış enerji üretme yöntemleridir ve “çevreci”, “temiz” ya da “yeşil enerji” olarak da tanınırlar. Yurdumuz gibi enerjide dışa bağımlı ülkeler için de, bu bağımlılığı azaltmak bakımından oldukça önemli enerji alternatifleridir. Bu nedenle devletçe de desteklenen yenilenebilir enerji yatırımları, son yıllarda ülkemizde de hızla çoğalmaktadır ve bu gelişme esasen hepimizin sevindiği bir durumdur. Ne var ki, ülkemizdeki mevcut iktisadi ve politik dinamikler, gereksinim gidermeyi ya da kamu yararını değil, ekonomik ve doğal varlıkları talan ederek rant yaratmayı ve bunu da belli odaklara aktarmayı hedefler. Yenilenebilir enerji alanında da aynı anlayış egemendir ne yazık ki. Bu alandaki yatırımlar, teşvik kapsamındadır, yatırımın tamamı için kredi sağlanır ve üretilecek elektrik için oldukça karlı fiyatlarla alım garantisi verilir. Sonuçta yatırımcı firma, hemen hemen hiç özkaynak kullanmadan tesisini kurar, ürettiği ve devlete sattığı elektrik ile kısa sürede kredi borcunu öder ve onlarca yıl boyunca yüksek kar elde eder. O yüzden de yenilenebilir enerji yatırımları özellikle rantçı firmalar için çok caziptir. Onlar, bu çifte kaymaklı kadayıfı afiyetle yerken; ormanlar kesilmiş, dereler kurumuş, doğa tahrip olmuş, kimin umurunda…
Yıllar önce bakanlığı dönemindeki uygulamaları nedeniyle Yüce Divan’da yargılanıp, “ihaleye fesat karıştırmak, haksız kazanç elde etmek ve devleti zarara uğratmak” suçlarından hüküm giymiş ve hapis cezasına çarptırılmış bir eski enerji bakanının danışman olarak görev yaptığı bir holding, Samanlı Dağlarında rüzgar enerjisinden elektrik üretmek için başvuruda bulunuyor ve lisans alıyor. Hatta 2011 yılında Kocaeli Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nden “ÇED gerekli değildir” kararı bile aldırıyor. Daha sonra; aldığı lisansı, hazırladığı RES projesini (Yuvacık RES) ve bunun için kurduğu şirketi bir başka gruba, Güriş Holding’e devrediyor. Proje ilk haliyle, beş tanesi Bursa İznik’te, kalanları Kocaeli’de olmak üzere yaklaşık 80 türbinden oluşurken, kapasite artışına gidiliyor ve Bursa, Kocaeli, Adapazarı’nda yer alan 113 türbine yükseliyor. Bu durumda da Bursa-İznik’teki türbin sayısı beş olarak kalıyor. Bu aşamada İznik, Elmalı, Özekdere mahallesinde bulunan meteoroloji istasyonunun olumsuz görüşü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın çekinceleri, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin itirazları ve Kocaeli’deki köy muhtarlarının direnişi sonucunda proje bir kez daha revize edilerek son halini alıyor. Bursa İznik’te 30, Kocaeli Gölcük’te 23 türbin. Yani projenin ağırlığı, direnen Kocaeli’den, Bursa’ya kaydırılmış oluyor. Ağırlık merkezinin nerede olduğu önemli değil elbette, sincaplar il sınırı bilmez, ağaçlar kaçamaz; sonuçta zarar görecek olan bir dağ-orman habitatıdır. Ama firmanın, çekilmek zorunda kaldığı Kocaeli’nin doğusundaki türbinlerini Bursa İznik’te telafi etmeye çalışması dikkat çekicidir. Bunun nedeni, Kocaeli’de gösterilen kitlesel tepkinin, Bursa ve İznik’te gösterilememiş olmasıdır. Hatta bazı yönetici ve muhtarlar açıkça projenin yanında yer almışlardır, ne yazık ki.
Geçtiğimiz yaz, gelişmelerden haberdar ettiğimiz Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Tarım, Hayvancılık ve Orman Komisyonu ile Çevre ve Sağlık Komisyonu üyeleri, İznikli meclis üyesi Dündar Koyutürk’ün verdiği soru önergesi üzerine bölgeye gelerek inceleme yaptılar, ardından Bursa’da komisyonlar huzurunda düzenlenen ve proje sahibi firmanın temsilcileri, RES’ler konusunda uzman bir mühendis ve bu satırların yazarının da katıldığı bir toplantıda projeyi değerlendiler. Sonuçta, bu projenin, bölge doğasına zarar vereceği için yapılmaması gerektiğini belirten bir rapor hazırladılar ve bu rapor, Büyükşehir Belediye Meclisi Genel Kurulu’nda oylanarak, tüm partilerden üyeler tarafından oybirliği ile onaylandı. İlginç olan, rapor “olumsuz” olarak yazılmış olduğu halde, oylamaya kadar geçen süre içerisinde bir belediye genel sekreter vekilinin, kurum görüşü soran Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na “olumlu” görüş bildiren bir yazı yazmış olmasıdır. Bakanlık, diğer kurumlarla birlikte Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden gelen bu olumlu görüş doğrultusunda ÇED raporunu onaylayarak, projenin önünü açmıştır. Üstelik, İDK toplantısı sonrası durumu bir itiraz yazısı ile Bakanlığa bildirdiğimiz ve bu da nihai ÇED raporuna bile girdiği halde, dikkate alınmamıştır.
Buna karşılık Bursa tarafında bizler, yani Bursa Barosu, Doğader ve ben, Kocaeli tarafında ise Gölcük Köyleri Derneği ve Halit Kodal, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine yürütmenin durdurulması istemli iptal davaları açtık. Geçtiğimiz günlerde Bursa İdare Mahkemesi, yetkisizlik ve dosyayı Danıştay’a yollama kararı verdi. Bu durumda dava Danıştay’da ele alınacak ancak bu durum süreyi uzattığı için, bahar aylarında firmanın yapıma başlaması riskini de doğurabilir.
Konunun geçmişi böyle… Gelecek yazımızda proje gerçekleştiğinde çevreye olacak etkilerini değerlendireceğiz.
Ahmet Bülent ÜÇOK